Karar gazetesi yazarı Ulvi Saran, “Memur sayısı artıyor, üretilen iş azalıyor: Kamuda verimlilik paradoksu” başlıklı yazısında yıllara göre devlet memurlarının nüfusa oranını kıyasladı.
Yazıya göre, ülke nüfusunun 13.6 milyon olduğu 1931 yılında toplam kamu personeli sayısı 115 bin kişi. Bu tarihte kamu personeli sayısının toplam nüfusa oranı yüzde 0.85 (yüzde 1’den az) olup, yaklaşıp 120 kişiye bir kamu görevlisi düşmekteydi.
O tarihten 2000’lere kadar kamu personeli sayısı ve toplam nüfus içindeki oranı düzenli bir artış gösterdi; 1946’da 222 bin (yüzde 1.18), 1963’te 436 bin (yüzde 1.57), 1980’de 1 milyon 252 bin (yüzde 2.8), 1994’de 1 milyon 708 bin (yüzde 2.83) oldu.
2002’de 35 KİŞİYE BİR, 2024’TE 16 KİŞİYE BİR
“Bu artış, devlet teşkilatının büyümesi, kamu hizmetlerinin çeşitlenmesi ve özellikle eğitim ve sağlık gibi alanlarda kitlesel kamu hizmetlerinin yaygınlaşması ile paraleldir” diyen Saran’ın yazısı şöyle:
Kamu personel sayısında ve bunun toplam nüfusa ve istihdam sayısına olan oranlarında esas sıçrama, daha sonraki 22 yıl içinde, 2002-2024 yılları arasında olmuştur.
2002 yılına gelindiğinde Türkiye’nin nüfusu 70.6 milyon, toplam çalışan sayısı 20 milyon 584 bin, toplam kamu personeli sayısı ise 2 milyon 2 bin olmuştur. Bu tarihte kamu personeli sayısının ülke nüfusuna oranı yüzde 2.83; ülkedeki toplam çalışanlara (istihdama) oranı yüzde 9.73 olup, 35 kişiye 1 kamu görevlisi düşmektedir.
Ülke nüfusunun 85.7 milyona, toplam istihdam sayısının ise 32 milyon 620 bine ulaştığı 2024 yılında, kamu personeli sayısı 5 milyon 241 bin kişiye yükselmiştir. Rekor düzeydeki bu sayının ülke nüfusuna oranı yüzde 6.12, toplam istihdama oranı ise yüzde 16.07 olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç, bulunduğumuz dönemde, her 16 kişiye 1 kamu görevlisi düştüğü anlamına gelmektedir.
1930’lardan 2002’ye kadar kamu görevlilerinin sayısındaki artış, genel olarak ülke nüfusundaki artış oranının üzerinde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda 1931’den 2002’ye kadar geçen 71 yıl içinde kamu görevlileri sayısının ülke nüfusuna oranı 0.85’ten 2.83’e çıkarak yüzde 232 (3.3 kat) artış göstermiş iken; sadece 2002’den 2024’e kadar geçen 22 yıl içinde yüzde 2.83’ten yüzde 6.12’ye yükselerek yüzde 116 artmıştır.
22 yıl zarfında ülke nüfusu sadece yüzde 21,4 oranında artarken, kamu personeli sayısı yüzde 161 oranında, yani nüfusa göre 7.5 kat fazla artmıştır. Bu dönemde toplam istihdam ise sadece yüzde 58,5 oranında artmıştır. Bu rakamlar, kamu görevlisi sayısının, hem nüfusa göre (yaklaşık 2,2 kat), hem de toplam istihdama göre (yaklaşık 1,6 kat) daha hızlı arttığını göstermektedir.
BÜYÜMENİN SEBEBİ
3-5 yılda bir tekrarlanarak adeta periyodik bir uygulamaya dönüşen “taşeron işçilerin (sadece 2018’de 900 binden fazla kişinin) kadroya geçirilmesi,” özellikle eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetleri alanlarında yapılan kitlesel atamalar, bu büyümeyi sağlayan faktörler olmuştur.
Özetle, Türkiye’de kamu personeli istihdamı, özellikle son 22 yılda hem ülke nüfusuna, hem de toplam çalışanların sayısına oranla çok daha yüksek bir artış göstermiştir.
Bu nedenle söz konusu artışın tek başına ülkedeki demografik büyümenin getirdiği yeni kamu hizmeti ihtiyacını karşılama amaçlı ve bu nedenle rasyonel düzeyde olduğu söylenemez. Böyle olsaydı personel sayısındaki artışın, ülke nüfusundaki artış oranına paralel bir seyir izlemesi gerekirdi.
Öte yandan, 2002-2024 yılları arasının, bilgi ve iletişim teknolojileri, dijitalleşme ve otomasyon alanında en hızlı ve yaygın gelişmelerin sağlandığı bir dönem olması; kamu personeli sayısındaki artış farkını daha da asimetrik ve anlamsız hale getiren bir parametre olarak öne çıkmaktadır.
Bu dönemde, ofis altyapısı, iletişim, evrak yazım ve işlem süreçleri, değerlendirme ve raporlamaya ilişkin yazılım destekli çözümler ve dijital süreç yönetimine ilişkin modellerinin uygulamaya girmesi; çok az sayıda personel ile geçmişe göre daha fazla iş üretilmesini, dolayısıyla geleneksel yöntem ve araçlarla üretilen işin mutlak anlamda daha az sayıda personel ile görülmesini mümkün hale getirmiştir.
E-DEVLET DETAYI
Ağırlıklı olarak 2002–2024 arasında gerçekleştirilen ve kamu hizmetlerinin daha az sayıda personel ile daha etkili ve verimli yürütülebilmesini sağlayan teknolojik yenilik ve atılımları kabaca şu şekilde sıralayabiliriz:
-e-Devlet, MERNİS, UYAP, KPS, SGK otomasyonları
-E-imza, elektronik evrak yönetimi, dijital arşivler
-Vatandaşı SMS/e-posta ile bilgilendirme, çevrim içi hizmet başvuruları
-Otomatik veri aktarımı, entegre veri tabanları
-Kamu içi yazışma sistemlerinin yüzde 90’ının dijitalleşmesi
Kamu hizmetlerinde yeni yöntemler, teknikler ve araçların devreye sokulmasıyla toplam evrak ve işlem yükünün azalması, bürokratik işlem süreçlerinin kısalması ve işgücü ihtiyacının azalması gerekirken, aksine kamu personeli sayısı artış göstermiştir.
Hal böyle iken, kamu personelinin bu dönemde azaltılmak veya sabit tutulmak şöyle dursun, aksine hem sayısal hem oransal olarak ülke nüfusundaki artış ivmesinin çok üzerinde (2.2 kat) bir artış kaydetmesi paradoksal bir gelişme olarak kendisini gösteriyor.
Bütün bu olgular ve parametreler değerlendirildiğinde, kamu personeli sayısı, nüfustaki değişimin ve buna bağlı olarak artan hizmet ihtiyacının gerektirmesiyle değil; büyük ölçüde popülist amaçların ve siyasi dinamiklerin etkisiyle artmış görünüyor.
OECD ÜLKELERİNDE KAMU İSTİHDAMI YA SABİT KALMIŞ YA DA AZALDI
Bu anlamdaki politik istihdam motivasyonlarının temelinde;
– Kamu kesiminin siyasi iktidarlar için hala “temel ve vazgeçilmez bir istihdam alanı” olarak görülmesini körükleyen yerleşik sosyolojik klişeler ve beklentiler,
– Halkın kamu görevine atanma taleplerinin, seçmen kitlesine ekonomik güvence sunma ve siyasi sadakat sağlama aracı olarak kullanılması,
– Özellikle öğretmen ve sağlık personeli atamalarında; “atanamayan” sosyolojisinin ve bunun bireylerde doğurduğu psikolojik stresin kamu istihdamını şişirme yönünde baskı yapması önemli rol oynamaktadır.
OECD ülkelerinde 2000 sonrası dönemde kamu istihdamı ya sabit kalmış ya da azalmıştır. Örneğin, Estonya, Finlandiya, Güney Kore gibi dijitalleşmede öncü ülkelerde kamu personeli oranları sabit tutulmuş, ancak “süreçlerin hızlanması ve hizmet kalitesinin artışı” yönünde bir değişim gerçekleşmiştir.
Türkiye ise, “sayısal yönden büyüme eğilimine girmiş, ama yapısal dönüşüm açısından yavaş kalmış” bir ülke profili sunuyor. Nitekim, OECD ülkelerinde kamu harcamaları ve personel sayıları ile üretilen iş çıktısını değerlendiren “çıktı etkililiği” (output efficiency) skoru sıralamasında, Türkiye genellikle “düşük çıktı-yüksek istihdam” kategorisinde yer almaktadır.
Kamu istihdamında ortaya çıkan “gelişen teknolojilere rağmen artan kamu personeli- düşen verimlilik” paradoksunun çözümü için şu iki cesur soruyu kendimize sormamız gerekiyor:
– Gerçekten ne kadarlık kamu hizmeti yükü için, ne kadarlık kamu personeli kadrosu oluşturduk?
– Kamu personeli gerçekten ne kadar çalışıyor?
Kaynak: ODA TV